
Ahmet Güneştekin’in Belleğin Alfabesi adlı kişisel sergisi Daax Corporation desteği ve Marlborough Gallery’nin sunumuyla, Haydar Aliyev Kültür Merkezi’nde açıldı. Sanat severlerin yoğun ilgisiyle açılan sergi, dilin aynasından bellek ve ölümsüzlük kavramlarına bakarak sanatçının geçmiş dönem ve son dönem başyapıtlarını bir araya getiriyor.
Açılış nedeniyle Haydar Aliyev Kültür Merkezi’nde özel bir davet verildi. Azerbaycan tarihinin en önemli şairlerinden Nesimi Festivali’nin kapanış etkinliğiyle de birleşen serginin açılış konuşmalarını Haydar Aliyev Kültür Merkezi Direktörü Anar Alakbarov ve sanatçı Ahmet Güneştekin yaptı. Serginin açılışını ise, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in eşi ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Mihriban Aliyev ile kızları Arzu ve Leyla Aliyev, Daax Corporation Yönetim Kurulu Başkanı Hassan Gozal, Azerbaycan Kültür Bakanı Abulfaz Garayev ve sanatçı Ahmet Güneştekin gerçekleştirdi. Sergiye Bakü Büyükelçisi Erkan Özoral, Ulrich Ptak, Sedef Orman, Feryal Gülman, Elif Dürüst, Levent Kızıl, Aslı Hatemi, Yalçın Ayaydın, Melih Us, İnci Aksoy, Selçuk Ramazanoğlu, Doğan Yıldırım, Kağan Gökalp, Ali Selçuk, Haluk Nayman, Murat Pilevneli – Aslı Pamir, Ali-Sezer Ak, Zeynep Kartal, Batu Aksoy gibi iş, sanat ve medya dünyasının önde gelen isimleri katıldı.
Belleğin Alfabesi, sanatçının dilin renk algısı, mekân algısı ve düşünüşe etkisi üzerine yoğunlaşarak bellek ve ölümsüzlük arayışı üzerine çalıştığı işlerini kapsıyor. Küratörlüğünü Haydar Aliyev Vakfı’nın sanat danışmanı Emin Mammadov’un üstlendiği sergi, 30 Mart 2020’ye kadar devam edecek.
Sergide sanatçının dile olan derin ilgisini gösteren Azeri romantik şairi Nesimi’ye adadığı Nesimi’ye Recm, aynı anda hem korkunç ve grotesk hem de hipnotize edici ve güzel olarak yorumlanan Ölümsüzlük Odası, uzaktan bakıldığında dönüyormuş hissi veren birbirine geçmiş bisikletlerden oluşan Dilek Ağacı, deşifre edilmesi gereken devasa bir bulmacaya benzeyen Yüzleşme yer alıyor. Sergide ayrıca sanatçının Tanrının Arka Bahçesi gibi cennet bahçesi hikayesini, insanlığın kısa bir süre için eriştiği fakat kaybetmesi kaçınılmaz olan ölümsüzlüğü bir şans hikayesi olarak yorumladığı son dönem işleri yer alıyor.
-
Bettina Franckenberg, Karanlıkta Işık
- Mine Sanat Galerisi, Yalıkavak Palmarina Bodrum mekanında sanatçı Bettina Franckenberg’in çalışmalarını “Karanlıktaki Işık” başlığı altında sergiliyor.
Bettina Franckenberg’in “Karanlıktaki Işık” başlıklı sergisi 8 Mart - 8 Nisan 2017 tarihleri arasında Mine Sanat Galerisi Yalıkavak Palmarina Bodrum mekanında izlenebilir.
"Karanlıktaki Işık"
“Kosmos ve büyük bir harmoni içindeki yaşam benim ilgi alanım – tüm yaşam basamaklarındaki gelişme ve olgunluk”
Anaerkil mitoloji, insanların ‘dünya nasıl oluştu?’ ve ‘hayatın anlamı nedir?’ sorularına ilk bulunan cevaplardan biridir. O zamanki insanın dünyasında üç biçimli ay tanrıçası, yaşamın çeşitli dönemlerini ve doğanın sürekliliğini simgeler. Benim çalışmalarımda bu mitolojik renkler – beyaz, kırmızı ve siyah – simgesel tasarım öğeleridir. Siyah hilal – veya yeni ay – tanrıçanın yaşlılık dönemini sembolize eder. Baharda, hayatın yeniden oluşumunu ve dönüşümünü sürdürmek için sonbahar ve kışın bütün yaşamı yer altına taşıyan ölüm tanrıçasıdır.
Doğanın sürekliliğinde ölümün devamı yeni bir yaşamdır ve her karanlık dönemi bir ışık, bir umut iҫerir, kosmosun dengesi gibi.
3 Mart 2017 Cuma
-
Zahit Büyükişleyen, Şimdi Kantaron Zamanı
- Zahit Büyükişleyen "Şimdi Kantaron Zamanı" sergisi 23 Eylül - 17 Ekim tarihleri arasında Mine Sanat Galerisi Palmarina Bodrum`da...
Sergimizin açılış kokteyli 23 Eylül 2016, Cuma günü, saat 18:00`de, Mine Sanat Galerisi, Palmarina Bodrum Yalıkavak`taki mekanımızda sanatçımızın da katılımıyla gerçekleşecektir.
Sanat anlayışımı varsıllaştıran ve öznel kılan soyut anlatımlarla kurduğum özgün bağların düşünsel sistemi, bence yaşamla kesişir. Yaşam nedir? Yaşamın anlamı nedir? Ne zaman sorulur bu soru, hangi zamanlarda? Dış görünümümüzün altında bir “ben” olduğunun farkına varıp dünyayı bizimle olan ilişkisi içinde sorgulamaya başladığımızda mı? Daraldığımız, köşeye sıkıştığımız ya da köktenci bir karar verme aşamasında olduğumuz durumlarda mı? Kendi sesimizin yankısını duymaz olduğumuzda mı? Beklenmedik bir anda ölümle yüz yüze geldiğimiz zaman mı?
Yaşam durmadan çözülüp toparlanan ve ikinci kez ele geçmeyen bir oluşsa, onda anlam bulamamaktan korkarız. Her bir yaşam için ayrı anlamlar üretme gereğini duyarız.
Geçmişimizde bizi biz yapan, karmaşık izler, rastlantılar ve insanlar vardır. Anılar kaypaktır, durmadan kaçar gider elimizden…
İnsan kendi yaşamını bile içten değil, dıştan bakarak kavrayabilir, bu yüzden… Acılar çekeriz, yaşamın bizde daha uysal, daha adil davranmasını beklediğimiz zamanlar olur. Başarıyı, huzuru sevilmeyi ve güven duymayı özleriz. Ama ne olursa olsun öykümüz ancak yaşadıktan sonra gerçek bir öyküye dönüşür. Maceramıza asıl ruhumuz, tutkularımız, özlemlerimiz renk ve biçim kazandırır. Geçmişimizi asıl ortaya koyduklarımızın üzerine düşen aydınlık görünür kılar. Ve yaşamın anlamı yahut anlamsızlığı o yaşamın vardığı, ulaştığı sonuçtan gelir.
10 Ekim 2016 Pazartesi